Yaşam

Furuğ Ferruhzad ve Sohrab Sepehri ile ‘En Sevdiğim Pastam’ filmini okumak

*Bu yazı spoiler içermektedir.

“En Sevdiğim Pastam” filmi aşk ve sosyal hayat konularında İran sinemasının son yıllardaki en yumuşak başkaldırı eserlerinden biridir diyebiliriz. Zira bu filmde slogansı bir hareket veya diyalog görünmemekle beraber itiraz şekli sade bir aktarımla ortaya çıkmıştır. Kendi kimliğini yeniden arama ve bulma çabası, genç aşıklara destek ve gündelik hayattan bıkan bir kadının kısa süren mutluluğudur bu film. Şiirsel sinema kategorisine girmese bile İran edebiyatında tanınan iki ismin izlerini taşıyor hissini veriyor.

Büyük rolleri olan pasta, bahçe ve ev seyirciye önemli mesajlar vermektedir. Pastanın kendisi filmin sonuna doğru ortaya çıkıp filmin tüm yolculuğunu metaforik bir biçimde seyirciye aktarmaktadır. Uzun sürmeyen bir mutluluğun tadı pasta gibidir. Bir gece ve birkaç saat süren bir mutluluk. Belki bu yüzden kadın, Faramerz’in ağzına gömmeden önce bir dilim pasta koyar!

Mehin’in evinde büyük bir bahçe ve büyük ağaçlar görüyoruz. Filmin başında da kadın yataktan kalktıktan sonra bahçeyi sulamaya gider. Baştan bu filmde bahçenin metaforik anlamı olduğunu sezmek mümkündür. Bu bahçe başta kadının berzahı veya sevmediği bir rutin olsa da Faramerz’in gelmesiyle bir cennete dönüşüp filmin sonunda da mezara dönüşüyor. Burada Furuğ Ferruhzad’ın dizesini hatırlamamak mümkün değildir ”Abim bahçeye mezarlık diyordu.” Bahçe kadının yalnızlığının bir parçası. Bu parçayı Faramerz ile paylaştığına ve bu paylaşımdan sonra asıl mutluluğunun başlamış olduğuna ve son olarak da mutluluğun başlangıcı olan bahçede gömüldüğüne şahit oluyoruz. Faramerz ona ışık getirir. Faramerz bahçeyi sever bu yüzden karanlık olduğu için girilmeyen bu bahçenin ışıklarını yapar. Simgesel olarak bakmak istersek aslında ışıkların düzelmesinden sonra kadın sadece kendi yalnızlığının karanlığından çıkmıyor, aynı zamanda bir gece süren yeni mutlu ve tatlı hayata da girmiş oluyor. Burada Furuğ’un meşhur dizesi akla gelir ”Eğer evime gelirsen ey sevgili/ bir lamba getir bana/ ve küçük bir pencere/ ki oradan/ mutlu sokağın kalabalığını seyredeyim.”

Işık ve renkler her görsel eserde özellikle sinemada önemli olduğu gibi bir çok anlamı da içerebilir. Kadının evinin içi loş ve sarı ışıkla aydınlanıyor. Bu kadının iletişim kurmakta veya yeni dünya ile irtibat kurmasındaki güçsüzlüğünün bir simgesidir. Kadının yalnızlığı kendi seçimi olmasa da, toplumun onu bu yöne sürüklediği aşikardır. Komşulardan sakınması ve Faramerz’i evine davet ederken ondan birkaç sokak ötede park edip gelmesini istemesi aslında İran toplumunda yapılan bir çok iletişim ve irtibatın gizli yapıldığının göstergesidir. Komşu burada toplumun genelini barındırmaktadır. İran toplumunun İslam devriminden sonraki ani değişimi ve insanların kendi kabuklarına çekilmesine sürüklemesini, muhafazakar komşu kadının Mehin’in arka kapıdan gelip onu yoklamasıyla belirginleşiyor. Bu sadece bireysel yalnızlığın göstergesi değil, toplumsal bir yalnızlığın derinliğini de öne çıkarıyor. Bir çok sahne evde geçiyor. Kapalı toplumlar için ev ve özel alan büyük bir önem taşımakla beraber her şey eve taşınır ve özel alanda yapılır. Filmde sadece birkaç sahnede kısa olarak tenha sokak, kafe ve restoranı görürüz. İran toplumunun sosyal hayatı çoğunlukla evde geçer, bu yüzden ev ve bahçe, evdeki dinginlik ve misafir ağırlamak önemlidir.

Genel olarak, En Sevdiğim Pastam filmi sade ve komik bir anlatımla alışılagelmiş tüm genç aşkları bir kenara bırakıp en safiyane şekliyle yaşlı insanların arzularını seyirci ile paylaşmak istiyor. Ansızın gelen bir mutluluk ansızın da gider. Filmin sonunda kadın şaşkınlıkla bahçeyi izler, “mutluluğun ebedi yeri!”

Sohrab’ın dediği gibi ”Bahçemiz belki de yeşil saadetin çemberinin bir parçasıydı”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu